Kadına yönelik şiddet, ister kamusal ister özel yaşamda olsun, kadınlara yönelik fiziksel, cinsel ve psikolojik zarara yol açabilecek eylemlerdir. Önlenemeyen kadına yönelik şiddet eylemleri, kadınların toplumda yasal, sosyal, politik ve ekonomik eşitlik elde etme fırsatlarını tehlikeye atmaktadır. Kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak, soruna yönelik kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı ile 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan edilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kadına yönelik şiddeti önemli bir halk sağlığı sorunuolarak tanımlamıştır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde gelişen şiddetin hedefi kadınlar ve kız çocuklarıdır. Dünyada her üç kadından birinin hayatı boyunca fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı bilinmektedir. Bu şiddet çoğunlukla en yakınları tarafından uygulanmaktadır. Ülkemizdeki durumu yansıtan son çalışma 2014 yılında yapılan Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’dır. Bu araştırmada, evlenmiş kadınların yüzde 38’i, yaşamlarının herhangi bir döneminde eşleri ya da birlikte oldukları erkekler tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz bırakıldıklarını belirtmişlerdir. Çocukluğunda cinsel istismara uğrayanların oranı yüzde 9’u bulurken, çocuk yaşta evlenen kadınların, cinsel, fiziksel, duygusal olmak üzere şiddetin her türüne daha fazla maruz kaldıkları görülmektedir. On sekiz yaşından önce evlenen kadınların yarısı yaşamlarının bir döneminde duygusal şiddet ve istismara uğradığını, fiziksel veya cinsel şiddet mağduru olduğunu ifade etmiştir.
Cinsiyete dayalı fiziksel, duygusal, sözlü, cinsel ve ekonomik şiddet, kadınların ve çocukların yaşamına zarar verdiği gibi ailelerin, toplulukların, ülkelerin sağlığına da zarar verir. Şiddet artan yaralanma riski, depresyon, kaygı bozuklukları, planlanmayan gebelikler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarla da ilişkilidir.
Türkiye, 11 Mayıs 2011’de dahil olduğu kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nden 1 Temmuz 2021’de çekilmiştir. Ne acıdır ki, Türkiye’de 2021 yılı içerisinde 310 kadın (11 Kasım 2021 itibariyle) kadına yönelik şiddet sonucu öldürülmüştür.
Bu dönemde sağlık çalışanı olan kadınlara karşı da şiddetin arttığı görülmektedir. Hem bireyleri hem aileleri hem toplumları etkileyen şiddet, küresel bir halk sağlığı sorunudur: ŞİDDET BİR PANDEMİDİR!
Şiddete sessiz kalmak ŞİDDETTİR. Kurumlar arası işbirliği ile hareket etmeli ve sesimizi tüm sağır kalplere duyurmalıyız.
HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ
TOPLUMSAL CİNSİYET, KADIN VE ÜREME SAĞLIĞI ÇALIŞMA GRUBU