HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ (HASUDER)
1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ AÇIKLAMASI
İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü (HIV) bağışıklık sistem hücrelerini hedef alarak enfeksiyon oluşturan ve enfeksiyonun ilerlemesi durumunda kişinin bağışıklık sistemini bozan “Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromu(AIDS)”na neden olabilen bir virüstür.
İlk defa 1981 yılında ABD’nde bir grup homoseksüel erkekte ve Haiti’den gelen göçmenlerde AIDS hastalığı tanımlanmış; 1983 yılında ise AIDS’e neden olan HIV izole edilmiştir.
1981 yılından beri toplumda görülme sıklığı giderek artan HIV enfeksiyonunun günümüze kadar toplam 76 milyon kişinin enfeksiyon kapmasına ve yaklaşık 35 milyon kişinin ise AIDS ve buna bağlı hastalıklar nedeniyle ölümüne yol açtığı, bu sayının 2 milyonunun ise 15 yaş altı çocuklardan oluştuğu bilinmektedir. Günümüzde yılda yaklaşık 1,8 milyon kişiye yeni HIV(+) tanısı konmaktadır. Türkiye’de ilk HIV(+)vaka 1985 yılında rapor edilmiş olup, 2018 yılı dâhil olmak üzere bugüne kadar doğrulaması yapılmış 16.550 HIV(+), 1.800 AIDS vakası bildirilmiştir. 2016 yılında 2.470, 2017 yılında ise 2717 yeni HIV(+) tanı almış hasta mevcuttur.
HIV enfeksiyonunun yıllık küresel insidansındaki ve ölümlerindeki azalmaya rağmen küresel düzeydeki önemini korumaktadır. Dünya genelinde 2000-2013 yılları arasında yıllık görülme sıklığı ve ölümlerdeki azalma sevindirici olsa da, bu azalma dünyanın tüm bölgelerinde gözlemlenmemiştir. Türkiye; 2013 yılında yeni HIV enfeksiyonun görülme sıklığı 100.000 kişide yaklaşık 1,8 ve HIV enfeksiyonu nedeniyle ölümler 100.000 kişide 0,2 olup, dünyada enfeksiyon yayılımının en az olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Ancak 2000-2013 yılları arasındaki yıllık değişimlere bakıldığında, 1990-2000 yılları arasında olduğu gibi Türkiye’deki yeni HIV(+) vakaların ve HIV enfeksiyonu nedeniyle ölümlerin arttığı görülmektedir. Yeni olgu sayıları 2012 yılına dek yavaş bir hızla artış göstermiş, ancak bu yıldan sonra artış hızlanmaya başlamıştır. 2012 ile 2016 yılları arasındaki beş yıl içinde olgu sayısının 2,5 kat artmış olduğu dikkati çekmektedir. Ayrıca bildirilen olgu sayısının, gerçek olgu sayısının çok altında olduğu tahmin edilmektedir. Bu konuda geçtiğimiz yıl yapılmış olan bir modelleme çalışmasında gerçek sayının 75.255 olduğu tahmin edilmiştir. Bu nedenle Türkiye’de önümüzdeki yıllarda HIV enfeksiyonunun halk sağlığı açısından önemi artacaktır.
Belirtiler
HIV enfeksiyonu, enfeksiyonlara karşı savaşan bağışıklık sistemi hücrelerine saldırır. Bu hücrelerin kaybı bedenin enfeksiyonlara ve belirli kanser türlerine karşı savunmasız kalmasına neden olur. HIV enfeksiyonu öncesi kendiliğinden iyileşen veya tedavi edilebilen hastalıklar, savunma gücü yetersiz kaldığı iyileşemez ya da için tedavi edilemez hale gelebilmektedir. HIV vücuda girdikten sonra çok düşük seviyelerde çoğalmaya devam etmektedir. Tedavi edilmediği takdirden genellikle 10 yıl veya daha uzun bir süre sonrasında AIDS’e ilerlemektedir. Hastalık dönemi klinik olarak dört evreye ayrılmaktadır.
Bulaşma yolu
Bugün kesin olarak bilinmektedir ki hastalığın temel bulaşma yolu korunmasız cinsel ilişkidir.
HIV ile enfekte bir birey ile korunmasız yapılan her türlü cinsel temasla (vajinal, oral, anal) HIV bulaşabilmektedir. Virüs, enfeksiyonun her aşamasında hatta enfekte olmuş; ama hiçbir şikâyeti bulunmayan kişilerden de bulaşabilmektedir.
Kanda virüsün yoğun miktarda bulunması nedeni ile virüsü taşıyan kişilerden alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir. Damar içi ilaç bağımlılığı ve ortak enjektör kullanımı da kan yoluyla geçişte önemlidir.
HIV gebelik süresince, doğum sırasında ve emzirme ile bebeğe geçebilmektedir. Bu olasılık %20-30’dur. Ancak HIV(+)anne gebeliği süresince de tedavi almaya devam ederse bu oran %2-3’lere kadar düşürülebilmektedir. Anneden çocuğa bulaşma HIV enfeksiyonun çocuklara bulaşmasının en yaygın yoludur. Hamilelik sürecinde kadınlara ve doğumdan sonra bebeklere verilen HIV ilaçları, anneden çocuğa bulaşma riskini azaltmaktadır.
El sıkışmak, sarılmak, aynı ortamda bulunmak, aynı banyoyu tuvaleti kullanmak, aynı tabağı bardağı çatalı kullanmak, aynı giysileri giymek, telefon kulaklığı, gözyaşı, ter, tükürük, sivrisinek, böcek, arı sokması ile HIV bulaşmamaktadır.
Tanı Tedavi
Yan etkileri fazla ve ekonomik yük getiren tedavisine rağmen günümüzde HIV enfeksiyonu ölümcül hastalık olmaktan çıkıp, yaşam boyu ilaç kullanımını gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüşmüştür. Bu nedenle HIV enfeksiyonda erken teşhis hayati bir yere sahiptir. HIV enfeksiyonunun farkında olmak, ulaşılabilir testlerin var olması ve test yaptırmak, HIV(+) bireylerin kendilerinin farkında olup tedaviye erişmeleri ve tedavileri düzenli olarak kullanmaları çok önemlidir.
Kan tetkikleri HIV teşhisi için en yaygın tanı yöntemidir. Bu tetkiklerin temelinde enfekte kişinin kanında virüse karşı oluşturulmuş antikor adı verilen yapıların tespiti bulunmaktadır.
Erken teşhis ve ardından doktor gözetiminde kullanılacak olan tedavi ile hastalığın kontrol altına alınması, başkalarına bulaştırılmasının önlenmesi açısından çok önemlidir. Vücudun virüse karşı oluşturacağı antikorların (savaşçı hücreler) 6 haftadan 6 aya kadar bir süre içerisinde oluşmaya başlaması nedeniyle risk altında olduğu düşünülen hastalar takip edilmelidir.
Günümüzde Dünya genelinde 17 milyondan fazla birey tedavi altındadır. Antiviral tedavi yetişkinler ve çocuklarda, kadın, erkek ya da trans birey olmasına bakılmaksızın her HIV(+)bireye başarı ile uygulanmaktadır. Tedavi alan HIV(+)bireylerin %98’i yaklaşık bir yıllık ilaç kullanımından sonra kanlarındaki virüs düzeyi belirlenemeyecek düzeye inmektedir.
HIV enfeksiyonunun dünya üzerinden yok edilmesi için çalışmalar yapan Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (Joint United Nations Program on HIV/AIDS [UNAIDS]), 2020 yılı için zorlu bir hedef belirlemiştir. HIV ile enfekte olan bireylerin %90’ına tanı konmasını, tanı alanların %90’ına tedavi başlanmasını ve tedavi başlananların %90’ında virusun tam olarak baskılanmasını amaçlayan ve “90-90-90” olarak anılan bu hedefe ulaşıldığı takdirde, 2030 yılında yeni enfekte olanların ve AIDS ile ilişkili ölümlerin sayısının 200.000’den az olacağı öngörülmektedir.
Ülkemiz, yeni tanı sayılarının hıza artmasına karşın, halen prevalansın düşük olduğu ülkeler arasında yer almaktadır; bu, HIV enfeksiyonu için belirlenen hedeflere ulaşmak açısından büyük bir şanstır. Türkiye, HIV enfeksiyonunun tedavi ve izleminde, komşu ülkelerin çoğundan daha iyi durumdadır. Ancak erken tanı açısından hizmetlerin son derece yetersiz olduğu ortadadır. Son birkaç yıl içinde İstanbul’da Şişli ve Beşiktaş, Ankara’da da Çankaya Belediyeleri tarafından Sağlık Bakanlığı ile işbirliği içinde sunulan anonim ve ücretsiz HIV testi ve danışmanlık hizmeti, bu alandaki eksiği kapatmaya yönelik olumlu bir adım olmuştur. Ancak HIV enfeksiyonunun eliminasyonu, birden çok unsuru kapsayan bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu bağlamda alınması gereken önlemler ve yapılması gereken çalışmalar konusunda önerilerimiz aşağıda sunulmuştur:
1. Anonim ve ücretsiz HIV testi hizmetinin yurt çapında hızla yaygınlaştırılması ve ses getirecek kampanyalarla duyurulması.
2. Ulusal AIDS komisyonunun yeniden aktifleştirilmesi ve karar alacak konuma getirilmesi.
3. HIV/AIDS’e ilişkin verilerin ulusal boyutta toplanması, analiz edilmesi ve analiz sonuçlarına göre yapılması gereken eylemlerin planlanması.
4. Veri toplama aşamasında HIV(+)bireylerin gizliliğini ihlal etmeyecek yöntemlerin paydaşlarla uzlaşı içinde belirlenmesi.
5. Stratejik planın tüm paydaşları kapsayan bir platformda hazırlanması ve acil eylem planına dönüştürülmesi.
6. HIV/AIDS konusunda yapılacak tüm çalışmaların, tüm paydaşları kapsayacak bir platformda yürütülmesi ve şeffaflık ilkesi uyarınca tüm paydaşlarla paylaşılması.
7. HIV/AIDS konusunda yapılan çalışmaların, elde edilen verilerin toplumla paylaşılması ve HIV/AIDS’in eliminasyon planına toplumun katılımının sağlanması.
8. Okullarda HIV/AIDS, cinsellik, korunma konularında yaşam becerilerini de kapsayacak eğitimlerin müfredata dâhil edilmesi.
Korunma
Korunma, virüsün cinsel yolla, kan yolu ile ve anneden bebeğe geçişi önleme esasına dayanmaktadır. HIV enfeksiyonunun bulaşmasından korunmak için, cinsel ilişki boyunca doğru ve düzenli bir biçimde kondom (prezervatif/kılıf/kaput) kullanmak, cinsel partnerlerin sayısını sınırlamak ve ilaç enjeksiyon ekipmanlarını asla paylaşmamak gerekmektedir. Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi, ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaşma riskini azaltmaktadır.
1987 yılından beri de ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir. Basit ve her tarafta yapılabilen test ile tespit edilmesi ve hemen tedavi ye başlanması önemli olup tedavi alan kimselerde bulaştırıcı özellik kaybolmaktadır.
Sağlık personelinin korunması
Sağlık çalışanları muayene ile HIV(+)hastaları ayırt etme şansına sahip olamadıklarından tüm hastaların kan ve diğer vücut sıvılarını potansiyel enfekte kabul ederek standart önlemlere uyarak çalışmalıdırlar. Hastalara uygulanan tüm girişimsel işlemler sırasında eldiven kullanılmalı, işlem bittikten sonra eldiven değiştirilmeli ve eldivenler çıkartıldıktan sonra eller hemen sabun ve su ile yıkanmalıdır. Eğer eller veya diğer cilt yüzeyleri hastanın kanı ya da diğer vücut sıvıları ile bulaşırsa derhal su ve sabunla yıkanmalıdır. İğne batmasını engellemek için iğneler kullanıldıktan sonra plastik kılıfları tekrar takılmamalı, iğneler enjektörden çıkartılmamalı, eğilip bükülmemelidir. Yapılan bir işlem sırasında kan veya diğer vücut sıvılarının sıçrama olasılığı söz konusu ise ağız, burun ve gözleri korumak amacı ile maske ve gözlük takılmalıdır. 1 Aralık 2018
Kaynaklar:
*Bu metin, Doç. Dr. Recep TEKİN (Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı)
Prof. Dr. Ali CEYLAN (Halk Sağlığı Uzmanı) tarafından HASUDER/ HASUDER Bulaşıcı Hastalıklar Çalışma Grubu adına hazırlanmıştır.