Ülkemiz bir yandan yangınlarla kavrulmaktayken öte yandan sellerle boğulmaktadır. Ortalama değerlerin üzerinde seyreden yağışlar ve sıcaklıklar felaketlere yol açmaktadır. Yaşanan bu felaketlere iklim değişikliği neden olmaktadır. İklim değişikliğinin nedeni ise atmosferi, okyanusları ve toprağı ısıtan uygulamaların kaynağı olan insandır. İnsan kaynaklı iklim değişikliği, şimdiden dünyanın her bölgesinde birçok hava durumunu ve iklimleri etkilemektedir. Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı olarak acil durumların ve afetlerin yaşanabileceği yıllar içinde söylenmesine ve yazılmasına rağmen, vatandaşlarımız ve yetkililer tarafından dikkate alınmamıştır. İpsos Global Araştırma Şirketinin yaptığı bir araştırmaya göre iklim değişikliği nedeniyle kaygılanan vatandaşlarımızın oranı sadece % 9’dir. Bu oran şaşırtıcı değil; kuşkusuz yaşadığımız felaketleri iklim değişikliğine bağlayanların oranı da farklı değildir. Artık eskisi gibi tüketemeyeceğimizi pek az kişi fark etmiş durumda; öte yandan yönetim, iklim değişikliğini önleyici politikalar konusunda son derece yetersizdir. Hala kömürle çalışan santraller inşa edilmesi, betonlaşma, madenler için ormanların yok edilmesi, hidroelektrik santrallerin yapılması tam hızıyla devam etmektedir. Oysa ki, Birleşmiş Milletler, afetler ile baş etmenin üçlü bir sorumluluk gerektiğini ifade etmektedir: “Devlet ve Hükümetler; Toplumlar; Bireyler”. Dolayısı ile bu üç unsurun ortak akıl ve eylemler ile harekete geçmesi ve birbirini afetlere ilişkin yapılanlar konusunda denetlemesi ve teşvik etmesi gerekmektedir.
Ekolojik dengeyi alt üst eden Karadeniz sahil yolu inşasının bölgesel etkisiyle birlikte ele alındığında, yanlış tarım politikalarının, çarpık kentleşmenin, dere yataklarına yapılan binaların da neden olduğu sellerin ve toprak kaymalarının olumsuz etkileri günümüzde sıkça hissedilmektedir. Bu bağlamda, yaşananlar sellerin bir “Doğal Afet” değil, insan eliyle oluşturulmuş bir afet olduğunu göstermektedir.
Seller boğulmalara, yaralanmalara neden olmaktadır. Yüzlerce vatandaşımız evini, bahçesini, dükkânını, malını kaybetmektedir. Yerleşim yerleriyle iletişim ve ulaşım günlerce kesilmekte, sular çekildikten sonra selin getirdiği çamur ve yıkım yeniden inşa sürecini olumsuz etkilemektedir. Seller ve toprak kaymalarının neden olduğu sağlık riskleri incelendiğinde, kanalizasyonla veya kimyasal sanayi atıklarıyla kirlenmiş sel suları içme sularına karışmakta, gıdayı kirletmektedir. Suyla bulaşan dizanteri, hepatit, leptospirosis gibi hastalıkların görülme sıklığı artmaktadır. Sel sularından arda kalan birikintiler, vektörlerin üremesine ve sıtma gibi hastalıkların artmasına yol açabilmekte, fare ve yılan vb. canlıların yaşam alanlarına girmelerine neden olmaktadır. Sel sonrasında yapılan temizlik çalışmaları sırasında tespit edilememiş elektrik kaçakları dolayısıyla elektrik çarpmaları ve yanıklar oluşmaktadır.
Dünyanın dengesini bozan insan, felaketleri azaltabilmek için birey ve toplum ve yönetim olarak çok farklı düşünmek, davranmak, dünyaya, doğaya saygı duymak zorundadır. İklim değişikliğine bağlı seller, kuraklıklar, sıcak dalgaları yakın gelecekte afete neden olarak toplumu olumsuz etkileyebilecek tehlikelerdir. Yaşanabilecek tehlikeler öngörülerek hazırlıklar yapılmalı ve incinebilirlik azaltılmalıdır.
HASUDER Afetler ve Acil Durumlar Çalışma Grubu
13.08.2021