1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir. 1973’den bu yana her yıl ayrı bir ülkenin ev sahipliğinde ve belirlenen çevre temaları ile sürdürülen Dünya Çevre Günü etkinliklerinin bu yılki teması ise doğal kaynakları ve biyoçeşitliliğin korunması… Ancak 1973’den günümüze toplumların çevre konusundaki bilincinin artırılması; hükümetleri ise doğal kaynakları koruyacak, çevre kirliliğine neden olmayacak politikalar geliştirme için cesaretlendirme amacı taşıyan 5 Haziran Dünya Çevre Günü etkinliklerinin bu sonuca ulaşmamıza yardımcı olduğunu söyleyebilmek imkansız. Dünya Sağlık Örgütüne göre hala her yıl 15milyona yakın insan çevresel nedenlerle ortaya çıkan hastalık ve yaralanmalarla yaşamını yitiriyor; örgüte göre 100’ün üzerinde hastalık ve yaralanma ise direk çevresel nedenlerle ilgili.
Yaşadığımız tüm dünyayı saran pandemi günlerinde bile çevre sorunları ve ekolojik yıkım dünyada ve ülkemizde artan hızla büyüyor. Sermaye daha çok maddi kazanç uğruna toplumların ‘sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını’ ellerinden almaktan çekinmiyor. Ormanlar yok ediliyor, gittikçe kıtlaşan su kaynakları düşüncesizce kirletilmeye devam ediliyor, yanlış enerji politikaları nedeni ile fosil yakıt tüketimi günden güne artıyor ve ülkemizin ve dünyanın birçok kenti hava kirliliği ile boğuşuyor, dünyamız küresel iklim değişikliğinin öldürücü sonuçlarına adeta terk ediliyor. Yaşadığımız olağanüstü salgın günlerinde ülkemizde; bu günleri fırsat vererek sermaye tarafından doğal ve tarihi kaynaklara saldırını sistemli bir biçimde arttırmışlardır. Pandemi günlerinde meslek odaları çevreci sivil toplum örgütleri tarafından açılan davalar sürerken acele ile maske ve eldivenli ihale komisyonlarıkurulmuş ve Kanal İstanbul ile ilgili çeşitli ihaleler yapılmaya çalışılmıştır. İzmir’de Çeşme ve Urla ilçelerinde acele kamulaştırma ile arazilere el konarak bazı ‘turizm yatırımcılarına’ devredilmek istenmiştir. Yine Çeşme’de bölgenin yaşadığı su sorununa rağmen çok su gerektiren golf sahaları kurulmaya çalışılmaktadır. Selçuk ilçesindeki Meryem Ana Tabiat Parkı sit alanı olmaktan çıkarılmış ve yapılaşmanın önü açılmıştır. Çanakkale’de Kaz Dağları’nda Kirazlı altın madeni girişimine karşı aylardır ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ tutan çevre gönüllülerine Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü tarafından 57 bin lira para cezası kesilmiş; bununla da yetinilmemiş; bölgede yeni altın madeni ruhsatları kamuoyunca çok iyi tanınan bazı müttehitlere verilmiştir. Ayrıca ülkemizdeki elektrik enerjisi arzı yeterliyken salgın döneminde de kömürlü termik santrallerin çevresel etki değerlendirme süreci hızlandırılmaya çalışılmıştır. Bunlar son üç ay içinde yapılmak istenen çevre talanının sadece birkaç örneğidir.
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) olarak bu çevre gününde de ülkemiz açısından insanlarımızın sağlıklı bir çevrede anayasal yaşam hakları için aşağıdaki taleplerimiz acilen yerine getirilmelidir.• Yeni kömürlü termik santral yapımına derhal son verilmelidir. Mevcut santraller bir program içinde belli bir zaman aralığında kapatılmalıdır. Termik santrallerin kapatılmasına paralel olarak ülkemizdeki kömür madenleri de kapatılmalıdır.• Mersin-Akkuyu Nükleer Santral yapımından derhal vazgeçilmelidir.• Atık plastik ithalatına derhal son verilmelidir.• Kentlerimizde gün geçtikçe ağırlaşan hava kirliliğine karşı gerçek ve ciddi önlemler alınmalı; ülkemizdeki hava kalitesi ölçüm istasyonlarının tamamının ölçüm sonuçları kamuoyu ile paylaşılmalı ve bu istasyonlar pm 2.5ölçebilecek yeterliliğe ulaştırılmalıdır. • Ülkemizin ‘su sıkıntısı çeken ülkeler’ sınıfında olduğu da göz önünde tutularak su kaynaklarımızın korunmasına ve geleceğe taşınmasına ayrı bir önem verilmelidir.• Özellikle tarımda pestisit ve suni gübre kullanımı sıkı bir şekilde izlenmelidir.
Çevre mücadelesinde bize düşen görev kapitalist sistemin yaratmak istediği tüketim toplumunun bize verdiği görevleri benimsemek değil mesleksel değerlerinden, toplum ve kamu yararından, gerçek kamuculuktan ayrılmamak olmalıdır. Yaşadığımız son salgın günleri bize toplumun sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını savunmanın ve başta sağlık sistemi olmak üzere kamucu yaklaşımın önemini hatırlatmıştır. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) olarak üzerimize düşenin toplum ve kamu yararından ayrılmamak olduğunun bilinci ile dün olduğu gibi bugünde gerçek çevre ve insan sağlığı mücadelesinin içinde ve toplumun yanındayız; yarın da yanında olacağız.
HASUDER Çevre Sağlığı Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.