25 KASIM KADINA ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ
Kadına yönelik şiddet, kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, ruhsal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, cinsiyete dayanan her türlü eylem, tehdit, zorlama ve keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma olarak tanımlanmıştır. Bu konuda toplumda farkındalık yaratmak, kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı ile 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan edilmiştir.
Kadına yönelik şiddet önlenebilir önemli bir halk sağlığı sorunu ve kadınların insan haklarının ihlalidir. Kadına yönelik şiddet kadın ve kız çocuklarının erken ölümüne, hastalanmasına ve sakat kalmasına neden olmakla birlikte çocuğun, ailenin, toplumun, ülkenin refahını ve sağlığını doğrudan etkilemektedir. Dünyada her üç kadından birinin hayatı boyunca fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı bilinmektedir. Bu orana ekonomik şiddet ve psikolojik şiddet dahil edildiğinde etkilenen kadın sayısının çok daha fazla olduğu bilinmektedir. BM’nin 2021 yılında yayınladığı raporuna göre 45 bin kadın partneri ya da kendi ailesinden biri tarafından öldürülmüştür. Yani her saat 5’ten fazla kadın veya kız çocuğu öldürülmektedir. 2023 yılında Avrupa ve OECD ülkeleri arasında kadına yönelik partner şiddetinin en yüksek olduğu ülke Türkiye olarak bildirilmiştir. Türkiye'de kadına yönelik şiddet ile ilgili en son 2014 yılında yapılan Aile İçi Şiddet Araştırmasına göre; ülke genelinde yaşamlarının herhangi bir döneminde yaklaşık iki kadından biri psikolojik şiddete, üç kadından biri fiziksel şiddete, on kadından biri cinsel şiddete maruz kalmıştır. Türkiye'de 2023 yılında 417 kadın, 2024 yılı Kasım ayına kadar 397 kadın, önlenebilir bir neden olan kadına yönelik şiddet sonucu öldürülmüştür.
Temel nedeni "toplumsal cinsiyet eşitsizliği" olan kadına yönelik şiddet her yaştan, her eğitim ve refah düzeyinden kadın için tehdit oluşturmaktadır. 2030 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 5. hedefi “Toplumsal cinsiyet eşitliğinin tüm ülkelerde sağlanması” olarak belirlenmiştir. Her yıl yayınlanan Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda küresel düzeyde cinsiyet eşitliğinde ilerlemeler kaydedilmiş olmasına rağmen toplumsal cinsiyet eşitliğinin 2030 yılına kadar sağlanmasının mümkün olmayacağı vurgulanmaktadır. Ayrıca raporda Türkiye cinsiyet eşitliğinde; Avrupa’da en alt sırada yer almakta olup işgücü katılım oranında cinsiyet eşitliği %50'nin altındadır. 27 ülke ise bu gösterge açısından %80'in üzerinde eşitliğe sahiptir. Türkiye’de kamusal veriler incelendiğinde, valilerin %2’si, kaymakamların %6’sı, milletvekillerinin %20’si, il sağlık müdürlerinin %4’ü, il belediye başkanlarının %15’i kadındır ve parlamentoda sadece bir kadın bakan bulunmaktadır.
Savaş ve silahlı çatışmalar, toplumun tüm katmanlarını derinden etkilerken, kadınlar bu süreçlerden daha fazla etkilenmektedir. İsrail Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de sivil yerleşimleri hedef alarak yaptığı saldırılarda hastaneler, fertilite klinikleri gibi birçok sağlık kuruluşuna saldırmıştır. Saldırılarda yaralanan ve hayatını kaybedenlerin %70'ini kadın ve çocuklar oluşturmakta, yanı sıra kadınlar şiddet, açlık, susuzluk, temiz suya erişememe gibi sorunlarla mücadele etmektedir. Savaşın bir an önce son bulması için uluslararası toplumun sorumluluk alması ve sürdürülebilir barışın sağlanması acil ve gereklidir.
Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sorunu ve sonucudur. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan politikaların eyleme geçirilmesi son derece önemlidir. İstanbul Sözleşmesi, başta kadınlar olmak üzere herkesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddetten korumak amacıyla oluşturulmuş bir çerçeve sözleşmedir ama Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden 2021 yılında çekilmiştir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, ekonomik kalkınma, toplumsal eşitlik ve insan hakları açısından kritik bir öneme sahiptir. Ekonomi politik bir çerçevede, kadınların ekonomik ve sosyal hayatta güçlendirilmesi şiddetin temel nedenlerini ortadan kaldırmaya yönelik uzun vadeli ve sürdürülebilir bir yaklaşım sunar. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planlarında yazılan önlemler çok önemlidir, bu metnin uygulamaya ivedilikle geçirilmesi hayatidir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması kadınların güçlenmesi ile olanaklı olacaktır. Kadınların güçlenmesinin önündeki en önemli engellerden biri de ne zaman ve kaç çocuğu olacağına karar verebilmesi yani doğurganlığını düzenleyebilmesidir. Sağlıkta Dönüşüm ile kadın sağlığı hizmetleri içinde daha önce yaygın olarak sunulan aile planlaması hizmetleri birinci basamak sağlık kurumlarında sunulamaz olmuş ve bu hizmetlere ücretsiz olarak erişim çok zorlaşmıştır. Kadınların gebeliği önleyici yöntemlerle ilgili danışmanlığa ve yöntemlere ulaşamaması da kadına yönelik şiddetin farklı bir görünümüdür.
Toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının güçlendirilmesi, ekonomi politikalarına toplumsal cinsiyet perspektifinin entegre edilmesi, iş gücünde her düzeyde kadın temsilinin artırılması için politik kararlılık şarttır. Türkiye’de Atatürk devrimleri, kadınların toplumdaki statüsünü iyileştirme ve eşitliği sağlama yolunda önemli bir temel oluşturmuştur. Bu devrimlerin günümüzde daha da ileri taşınması, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi hayatta daha güçlü bir şekilde yer almasını sağlayacaktır.
HASUDER Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Üreme Sağlığı Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.
Kaynaklar: